24 Şubat 2012 Cuma

durduk yere...

belki pek de durduk yere değil, kafamız çalışıyor neticede az çok. iki gün üst üste yazdığıma göre benim şu günlerdeki performansım için 'çok' denebilir (ben derim, zahmet olmasın). daha önce de nerden geldiği belli olmayan bir şekilde alakasız bi şarkı paylaşımında bulunmuştum. gün geçmiyor ki yine öyle bir paylaşım arzusu gelip de içime kurulmasın.

aslında bunu bir satır bişi yazıp twitter'dan da paylaşırdım muhterem okur, o kadarını ben de biliyorum heralde ama biraz derinlik istedi canım bu cuma gecesi, nedendir bilinmez.

önceki yazılarımdan anlaşıldığı gibi sahip olduğum ikinci kişiliğin -ki benim nazarımda en birinci kişiliktir, canım kişilik, cicim kişilik- getirdiği ayrıcalıklardan biri de derdimi şarkı söyleyerek aktarma fırsatını yakalamaktır. ha bu demek değil ki her şarkıda birine bişi anlatmaya çalışıyorum ama yine de birinin gözünün içine bilerek baktığım anlar da yok değildir (siz yine de her baktığımdan bişi çıkartıcam diye yırtınmayın da). yaptığım işin en zevkli kısımlarından biri de budur aslında. zira karşısında kilitlendiğin adama hissiyatımı anlatmak için bire bir bir yöntem olduğunu inkar edemem. bazı şarkılar acaip cuk oturuyor, biliyor musun?

buradan yola çıkarak canlı performans izlediğim bilmemkaç yılı şöööyle bir düşündüğümde aynı muamelenin -sahnedeki biri tarafından- bana çekilmişliği galiba yok...ya da ben görmedim, şayet öyle bi durum olduysa da şarkıyı söyleyenden çok özür dilerim (lan?). eşşşeklik bendeymiş.

kimi zaman -sahnede icra etme şansım olmasa da- muhatabıma söylemeyi çok istediğim şarkılar oluyor tabii ve onlara girersek çıkamama riski var lakin bunların yanında bir de bana söyleniyormuş ya da söylense ne de iyi, ne de güzel, iyi olurmuş hissiyatı yaratan şarkılar da var (umut dünyası). işte bu mübarek cuma gecesi seninle onu paylaşıcam canım okur.


sözler de şu şekil:

blow a kiss from your hand 
bana bir öpücük gönder

i'll catch it before it hits the ground
yere düşmeden yakalarım 
cry a little for our fears baby, baby
korkularımız için ağla biraz bebeğim
i'm so scared there's something wrong
yanlış bir şeyler olmasından korkarım 
i hid you in the corner of my empty room
seni boş odamın köşesine sakladım 
never really cared till now 
şu ana dek pek umursamadım
not standing in the corner for me anymore
artık köşede durmuyorsun benim için 
you've done your time 
hapis yattın
pass your sentence and i'll pass mine
sen cezanı çek, ben de benimkini 
and when my time is through can i still come home to you 
ve ben de zamanımı doldurduğumda hala gelebilir miyim yanına



anytime anytime you want me 
beni her ne zaman, ne zaman istersen
anytime anytime you're lonely
her ne zaman, ne zaman yalnızsan 
you just have to call, because you know i'll be there
araman yeter, biliyorsun ki orada olacağım 
anytime anytime you need me 
bana her ne zaman, ne zaman ihtiyacın olursa
anytime anytime maybe you're dreaming
her ne zaman, ne zaman belki de hayal görürken
waking up all alone your heart is screaming
yapayalnız uyandığında kalbin çığlık çığlığa



i know i caused you so much pain 
seni çok incittim, biliyorum
i promise that i'll never hurt you again
bir daha incitmeyeceğim, söz veriyorum 
even though the scars remain 
her ne kadar yaranın izleri kalsa da
with a little time i know we can win
biraz zamanla biz kazanabiliriz, biliyorum 
can't stop this fire 
bu yangını söndüremiyorum
lost control over my desire
arzularımı kontrol edemiyorum 
still it burns for you like it always used to do
eskiden de olduğu gibi, senin için yanıyorum 



anytime anytime you want me 
anytime anytime you're lonely 
you just have to call, because you know i'll be there 
anytime anytime you need me 
anytime anytime maybe you're dreaming
waking up all alone your heart is screaming



and after the war is over 
ve savaş bittiğinde
and all the fighting's through
ve tüm mücadele sona erdiğinde 
can i make my peace with you
seninle barışabilir miyim 
i wanna come home to you
sana dönmek istiyorum 



anytime anytime you want me 
anytime anytime you're lonely 
you just have to call, because you know i'll be there 
anytime anytime you need me 
anytime anytime maybe you're dreaming
waking up all alone your heart is screaming

***bunun altına yazacağım şeyi birkaç kez sildiğime göre ne diyeceğimi pek de bildiğim söylenemez. kısaca şöyle diyebiliriz: her kadın, onu üzen adam köpek gibi pişman olsun ister, bizde yalan yok***



çeviriyi de elceğizimle yaptım, soğutmadan yiyin. kıymetimi bilin.


sevgiler, hörmetler...

23 Şubat 2012 Perşembe

dövmeler, dövmelerimiz...vol.2 "dövme öncesi sancılar"

yeni bir -yani anca ikinci- dövme yaptırmanın eşiğindeyken kafamın bir köşesinde taklalar atmakta olan bu dövme serisinin ikinci yazısını buraya dökmem lazım artık. dökeyim de kafada bi ferahlama olsun gari. kulağımdan akacak yoksa. anlattığım bazı durumları görselle desteklemeye çalışıcam her zamanki gibi lakin bir kısmını da destekleyemeyeceğimi hz.google'dan öğrenmiş bulunuyorum. aramayı bilmiyor olamam heralde şu yaşımda, yuh derler adama.

aslında bu yazının alt başlıkları kafamda çoktan şekillenmişti önceden fakat şu an içinde bulunduğum duruma yoğunlaşmayı tercih ediyorum öncelikle müsadenizle. ilk dövme yazımda halihazırda var olan dövmemi göstermediğim gibi bu yazıda da ne yaptıracağımı söyleyecek değilim. yaptırınca gören görür, görmeyen sağlar bizimdir. tek söyleyebileceğim, içimde bir yerlerde umursamaz bakışlarıyla duran 'stiff upper lipped' asilzadeyi onore etmeye yönelik bir çalışma olacağı. aynı yazıda belirttiğim üzere "çok iyi düşünüp doğru karar verme evresi"ni geride bıraktığıma, pişman olmayacağım bir şey seçtiğime inancım tam. bu sefer deseni ben tasarlamadığımdandır ki kendimi biraz küçümsüyor, hor görüyor, adeta tiksiniyorum kendimden. hazıra kondum, itiraf ediyorum.

bu arayışla eşzamanlı yürüyen bir başka arayış da "bunu kime yaptırıcaz müdür?" arayışı. sormalar, soruşturmalar, yaptığı işleri incelemeler, arkadaş, dost, hısım, akraba (ailede tek dövmeli de benim galiba) tavsiyeleri derken artist seçeneklerini üçe filan indirdim, bir tek gidip "kaça yaparsın bunu üstad?" demek kaldı. gözden çıkarılan bir meblağ var elbette sonucun iyi olmasını istediğimden, malum dönüşü kolay olmayan bir iş bu.

şimdi gelelim zurnanın zırt dediği, dananın kuyruğunun koptuğu, eteklerin zil çaldığı ve ayağın yorgana göre uzatıldığı yere. BU DÖVMEYİ NEREME YAPTIRICAM BEN? (bildiğin haykırıyorum burada, fyi) tercihim aynaya baktığımda, hatta bakmama gerek kalmadan görebildiğim bir yerde olması yönünde. buradan hareketle enseye, omuza yaptırmak gibi seçenekleri elemiş oluyorum. yakuza misali kompil kaplatmayacaksam pek manalı gelmiyor sırttaki lokasyonlar. karakter itibarıyla "tramp stamp" yaptıracak da değilim heralde, töbeestaaa... ilk yazıda dövmeyi göstermek uğruna harcanan çabanın iticiliğinden yakınmıştım malum, yine de ben de köşesinden de olsa biraz görünen bir dövme yaptırma taraftarıyım (aşırı 'de' bağlacı kullanımından ölücem). neticede bu da bir aksesuar. lakin sanılmasın ki -misal- kasığıma yaptırdım diye göbeği açık, bacağıma yaptırdım diye yaz kış demeden şort giyineceğim, yok artık. normal giyim anlayışımla uyumlu olarak bir miktar görünecek bir dövme düşünmekteyim.


şekilden de görüleceği gibi henüz "sosyal açıdan kabul edilebilir isyankar dövme bölgesi"nde kendi eserim mevcut ve fakat şimdi "asla vergi ödeyen bir işim olmayacak" kısmına çalıştırmaya heveslendim. 
ikilemlere gelesin!

bol dövmeli can dostlarım ve bir de sevgili kuzenim Can'ın fikirleri doğrultusunda sağ önkolumun içi fevkalade çekici görünmeye başladı. gel gör ki -minimum- iki farklı kişiliği bir bünyede birleştirmiş, bir potada eritmiş bir zat olduğumdan bu kişiliklerden gündüz işe gidenine önkol fikri biraz ters. yeeaaani yaptırmaya yaptırırsın da sonra tip tip, kıl kıl, ters ters ve aklınıza gelecek bir takım negatif ikilemeler içeren bakışlara maruz kalacak olmam canımı sıkmıyor diyemem. gayet normal bir ilk seçenek olan sol üstkoldaki dövmem kısa kollu t-shirtlerden göründüğünde bile meraktan, ilgiden sorar gibi "aaa ne yazıyor orda?" diyenlerin aslen kafalarında nedense beni kınadıklarına inandım. "asi bebe, nolcak! hıh! cıkcıkcık" diyor gibiler içten içten. sorunun derinlerinde kıskançlık bile yatıyor olabilir, ehe ehe eh...





gördüğün gibi yazının başında bahsi geçen alt başlıklar filan yalan oldu muhterem okuyucu. varsa yoksa kendi derdimi anlattım. gerçi blog benim, zaman benim, kime ne? varsa enteresan bir fikrin, çekinme, söyle. allaaaşkına bak, ölümü gör!


dövmelerle ilgili diğer fikirlerim vol.3'e kaldı, hay bin kunduz!

esen kal, gözünü seveyim...


18 Şubat 2012 Cumartesi