benim hukukum aşağı yukarı yukarıda anlatılan gibiyken siz Güntaç'ı muhtemelen MUCK dizisinden tanırsınız (ya da tanımazsınız), orada Salih'ti efendim kendisi. "yetenekli serseri" karakteriyle -ki orijinaline de uygundur- nice genç kızın canını yaktı, nice hanım kızımızın aklını aldı, nice koç yiğitleri yere sermediyse bile kıskançlıklarını kazandı diye biliyorum ben.
hey maşallah
gelgelelim dizi kimi sebeplerden nihayete erdi ve Güntaç, haberi olanların epeydir beklediği albüm çalışmalarına geri döndü.
geçtiğimiz haftasonu da bahsi geçen albümün back vokal kayıtları için istanbul'daydım. ne ara vardım, ne ara döndüm ben de tam anlamış değilim lakin gitmeden önceki paniğimi bir ben bilirim a dostlar. şimdi siz de bilin. cuma sabahı zaten ufak ufak dürten hastalık alametleri, akşam Güntaç'ın "yarın geliyorsun değil mi?" anafikirli telefonuyla cayır cayır tabir edilebilecek hale geldi. heyecandan oracıkta insan boyunda bir pretzel'a dönüştüm de denebilir.
şu şekil
o akşam vicks'ten breathe right'a kadar hastalığa karşı evde mevcut bütün tedbirleri alıp da yattım. sabah hala boğazım gıcıklanıyordu ve boşuna mı gidiyorum onca yolu diye düşünmeden edemiyordum (bak çok dramatik burası, ınınınıııııın). neyse ki bitkisel tedaviyle geçirdiğim hörbıl esensız yolculuk sonunda sağlığım ve beraberinde kendime güvenim yerine gelmişti (reklam cümlesi gibi). söz konusu albüme bas gitarıyla eşsiz katkılarda bulunan Cem'in adım adım -"asansörden inince karşındaki kapıyı çal, tek kapı var zaten. kim açtı o kapıyı?" gibi- tarifiyle stüdyoya geldim ve parçaların son hallerini dinlemeye koyulduk.
masanın başına oturur oturmaz ilk gördüğüm şey bu oldu
anlayan anlamıştır sanıyorum bunu
Yasin'in de stüdyoda yerini almasını takiben (trt türkçesinden örnekler) eserlere ne gibi katkılarda bulunacağım konusund......amaaan parçalara giriştik yani, öyle diyim sana ben (oh). ankara'dan istanbul'a yol boyunca yanımda gezdirdiğim endişeleri aşağı yukarı 15 dakikada eritti patronlar (birdi, iki oldular).
Yasin Vural ya da sizin tanıdığınız adıyla VeYasin
kayıt için girdiğim stüdyoların vazgeçilmezi migren ağrısı, ilk parçanın back vokallerini halletmemle birlikte ortadan kayboldu ki bunda Güntaç & Yasin ikilisinin verdiği gazın etkisi büyük. beni öyle bir doldurdular ("şimdi wembley'deyiz ve karşında 100.000 tane biscolata erkeği var!" ve daha niceleri) ki yarın karşıma çıksanız sizi tanımam. gerçi sizi zaten tanımam muhtemelen de tanıdıklarımı da tanımam, o derece! şaka bir yana kayıt tıkır tıkır yürüdü, 4 parça diye girdik 7 parçayla çıktık ve sanıyorum -umuyorum- iki taraf da sonuçtan memnun -ben memnunum en azından, o cepte.
Güntaç "the boss" Özdemir
öyle bir gündü, öyle bir haftasonuydu ki bu, "geçen hafta" diyesim geliyordu pazar günü cumartesiyi anlatırken, bir hafta gibi geliyordu, öyle dolu geçmiş demek. yüzüldü yüzüldü kuyruğuna gelindi bu yorucu sürecin, kafalar biraz yandı belki o arada ama iyidir, meslek hastalığı gibi ama olmazsa olmuyor. güzel, değişik, alışılmadık bir iş çıkacak ortaya, bekleyin ve görün, az kaldı. gereksiz yere kasmadan, içten gelerek, hissederek söylenen şarkılar olacak albümde ve sonra da sahnelerde tabii. ben de bir parçası olduğum için gerçekten çok mutluyum. bin atlı akınlarda olmasa da çocuklar gibi şendim o gün ben. aklımda çok acaip kapılar, pencereler açıldı birden, bilmem anlıyor musunuz. seneler önce Güntaç'a verdiğim bir söz vardı, internetin dehlizlerinde kaybolup gitmiş, aradım bulamadım ama ne dediğimi hatırlıyorum: "sana ve yaptığın işe inanıyorum ve sonuna kadar yanındayım".
biz angaralıyız gardaş, bizde yalan yok :)
until next time
z.
Güntaç ve Yasin'e not: back up!
okuyucuya not: albümün çıkmasını beklemeden bu albümden bir şarkıyı coverlamak için iznimi aldım, heyecanla bekleyiniz (hezeyanla da olur).