17 Nisan 2012 Salı

A.E. yazıları vol.4 - Kral, Kraliçe için Ankara’daydı: Freddie Mercury & Queen Tribute Night by Cingi

- önsöz - 


bundan 2 önceki yazımda ankara events sitesinin roketlediğini iletmiştim lakin beni mahcup etmeyi başardılar ve geri döndüler. gel gör ki Ankara'nın etkinlik programına yetişemedikleri, bazı yerleri, bazı etkinlikleri atladıkları fikrim halen sabit. son yazdığım - Yasemin Mori konseri ile ilgili - yazıyla ilgili dönüş yapan ise halen yok. işbu nedenle buradan devam. 


bu arada bu yazının zamanlaması ise güzel denk geldi zira az sonra okuyacağınız (okursunuz heralde...dimi lan?) konserin tekrarı bu cumartesi (21 Nisan gecesi) yine Crossroads'da cereyan edecek.


yazının sonunda kaynamasın diye başında yapmayı uygun gördüğüm duyurunun ardından 28 Ocak 2012 tarihli Freddie Mercury & Queen Tribute Night by Cingi konserini takiben yazdığım yazı aşağıdadır.


Taçlara, armalara, bayraklara, kısacası kraliyete olan ilgim (fanatizm boyutlarında) –blogun adından da anlışalacağı üzere- bilinir. Aynı zamanda rock müzik seven ve icra eden biri olarak bir yandan Queen hayranlığım olması tesadüf olmamalı. Her ne kadar birini diğeriyle açıklamışlığım olmasa da taşlar yerlerine güzelce oturmuş ve beni ben yapmıştır denebilir.

Ne yazık ki müzik bilgim ve ilgim artıp da Queen’in azametinin farkına vardığımda Freddie Mercury çoktan aramızdan ayrılmıştı. Grubun geri kalanının onun yerini doldurma çabasını hep manasız bulmuş ve sinirlenmişimdir. En açık oturum muhalifi tavrımı takınıp işaret parmağımı havada hızlıca sallayarak “Paul Rodgers’la, Adam Lambert’la olacak iş değil bu Sayın May!” diyesim gelir Brian May’e gözlerimi belerterek. Bir yandan onun anısına düzenlenen pek çok organizasyonda iyi kötü çok sayıda Freddie Mercury taklitçisi huzurumuza çıkmıştır. “Taklitçi” kelimesi kulağa hoş gelmese de Türkçe’de bu işin başka bir karşılığı olmamasına sığınarak devam ediyorum ve Türkiye’de bu işi en iyi yapan adamdan bahsetmek istiyorum biraz.
Geçtiğimiz Aralık ayında Queen davulcusu Roger Taylor’ın, Queen’in 40. Yılı şerefine düzenlediği Queen Extravaganza yarışmasında finale kalan vokallerden biri Selçuk Sami Cingi. Gönül isterdi ki kazanan da o olsaydı zira öyle bir durumda bunca yıldır birileri ne zaman bir Freddie taklitçisinden bahsetse cevaben Selçuk Sami’nin videolarını göstermiş olmaktan çok acayip pay çıkarırdım kendime, “ben demiştim” diye, doğruya doğru şimdi. Kendisiyle nasıl tanıştık, nasıl muhabbet etmeye başladık, o kısımlar biraz bulanık ama tabiri caizse “deli deliyi dakkada bulduğundan” Cingi’nin işlerini takip etmekte vakit kaybetmemem şaşırılacak şey değil.

Şu aşamada Selçuk Sami Cingi ve grup olarak Cingi tarihine girmeden konser izlenimlerimi yazsam daha iyi olacak aksi takdirde amaçtan uzaklaşmış olacağım. 28 Ocak Cumartesi gecesi Crossroads Live’da gerçekleşen konser öncesi havanın durumu gözümü korkutmadı diyemem lakin gerek Queenseverler için mühim bir tarih olan 24 Kasım, gerekse fırsat bulduğum her an ne zaman Ankara’ya geleceğini sorduğum, soruşturduğum Cingi’yi kendi şehrimde, hem de Freddie Mercury & Queen Tribute (buna da ‘hürmet konseri’ mi deseydim?) konserinde kaçırmam büyük ayıp olacaktı.
Crossroads Live yeri itibariyle zaten gidip gitmemeyi düşündürücü bir mekan malum (Alacaatlı yolu, Çayyolu) ama daha önce Pamela konserinde arkadaşlarla test ettiğimizden, eğlence anlamında hayal kırıklığına uğratmayacağını biliyordum. Fakat yine de eleştirilecek tarafları yok değil. Bunların ilki mekan girişinin çok küçük oluşu. O gece –ve daha önce Pamela konserinde de- içeri alınan insan sayısını göz önüne aldığınızda arkasında vestiyer de bulunan küçük bir bankonun, önünde bilet almak, mont vermek için bekleyen maksimum 8 kişi artı güvenlikle birlikte anca sığacağı kadar bir giriş, hava eksi bilmemkaç dereceyken dışarda bekleyenlerden biri olduğunuzda fena halde can sıkıcı.
İçeri alınan insan sayısı demişken, Cingi’den Queen şarkıları dinlemek ve hep bir ağızdan söylemek için onca yolu kış, kıyamet dinlemeden tepen –bizim gibi- insanlar olduğunu görmek güzel ama özellikle bu tip konser organizasyonlarında sınırlı bir bilet sayısı olması taraftarıyım. Bir önceki yazımda da değindiğim üzere ne çok kalabalık ne de boş olmalı bir konser mekanı. Ben sürekli olarak sağımdan, solumdan beni ittirenlerle ters ters bakışmaya, kimi zaman tek ayağımın üzerinde zar zor dengede durmaya çalışmaya bayılmıyorum şahsen, sizi bilmem. İçki almaya giden arkadaşınız cepheye gider gibi “Belki de dönemem” der mi? O gece dedi valla. Belki de radyo reklamlarında duyurulduğu üzere “sınırlı sayıda” biletler vardı ama o sınır başka bir mekanın kapasitesine göre belirlenmiş gibiydi. İşte bu nedenle birkaç parça sonra – 1-2 iyi fotoğraf çekebildiğime inandığımda- aşağıda kalıp ‘Crossroads seri katili’ diye anılmak yerine yukarı çıkıp konseri iki ayrı perdeye yansıtılmış projeksiyondan takip etmeyi tercih ettim. Belki de normal program olan günlerde bu denli kalabalık olmuyordur, mekanın hakkını yemiş olmayayım ama bu konserde gerçekten de fazla seyirci vardı. İşin iyi tarafı, bu seyircinin gerçekten de Queen seviyor olduğunu ve Cingi’yi beğendiğini görmekti. Crossroads Live’a da bir sonraki etkinlikte bir şans daha vermek lazım elbet.
Yine de eğlen(e)medim diyemem. Önemli olan kalabalık değil müzikti zira. Favorim Queen parçaları arasında ilk beşe hiç düşünmeden koyacağım Killer Queen’in introsuyla sahneye gelinmesi bile yeterliydi bana sorsanız. Ama tabii ki setlistin geri kalanı da çok iyi seçimlerden oluşuyordu. Ben şarkıları biliyorum diye mi öyle geldi bilemiyorum ama kenarda köşede kalmış, pek bilinmeyen bir şarkı çalınmadı diyebilirim. One Vision’la bomba gibi başladı gece ve ara vermeden sergilenen performansla seyirciyi hiç kaybetmeden sonuna kadar götürdü Cingi. Selçuk Sami’nin Freddie Mercury & Queen Tribute’unu “inandırıcı” kılmak için o meşhur beyaz pantolon ve sarı cekete ihtiyacı yok. Gözünüzü kapattığınızda rahmetliyi hayalinizde canlandırmak için Selçuk Sami’nin o şarkıları hissettiğini, adeta yaşadığını anlamanız yeterli. Queen’in albümlerinde duyduğunuz yoğun geri vokallerin sahnede icra edil(e)miyor olmasına rağmen eksikliğini hissettirmemeyi başardı. Gerek enstruman gerek sahne hakimiyeti, gerek dinleyici gerek grubuyla olan başarılı iletişimiyle güzel Türkçe’mizde yine tek kelimelik bir karşılığı olmayan ‘frontman’lik kavramının içini gayet iyi dolduruyor.
Zamanında çok değerli bir müzisyen dostum “Elbette ki birilerinden etkileneceksin, önemli olan bu etkiyi kendi özünle sentezleyip ortaya bambaşka bir şey çıkarabilmek” demişti. İşte Selçuk Sami Cingi de bu düsturu takip etmiş gibi. O sayede bize ucuz, kötü bir taklit değil, inanılmaz, unutulmaz bir performans sundu. Her zamanki gibi. Gitar daha fazla duyulsa iyiydi gerçi ;).
Not: İkinci albümünün çalışmalarına devam eden Cingi’yi şu adresten takip edebilirsiniz: http://blog.cingionline.com/
Saygılarımla,
Zeynep T.


- sonsöz - 

bu haftasonu gerçekleşecek konserin afişi de aşağıdadır. yukarda okuduklarınız ışığında gitmeye karar verirseniz önceden rezervasyon yaptırmanızı şiddetle tavsiye ederim, afişte telefon numarası da var göreceğiniz üzere. gideceklere şimdiden iyi eğlenceler dilerim, belki orada karşılaşırız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder