daha başlıktan belli ettim niyetimi, helal olsun bana lan! evet, bu yazımda bir arkadaşımı kıyasıya övücem, demedi demeyin. ama sırf arkadaşım diye değil, hakikaten başarılı olduğundan. valla bak!
beni pek tanımayanlar için bir girizgah, kötüye kötü demekten hiiiiç çekinmem, tokat gibi yapıştırırım, lafımı esirgemem. sırf bu yüzden facebook'ta ne yorumlarım silinmiş, bana "ben öyle değil de şöyle şeetmiştim aslen" ana fikirli ne kompozisyonlar mesaj olarak atılmıştır bir bilsen. aşina olmayana "acımasız" görünüyorum oradan bakınca. iyiye gelince, onu da feci kıskanırım, hemen oracıkta gıybete başlarım bıy bıy bıy diye, açık söyliyim.
yok yok, kıskanırım ama belli etmem.
öööyle bi kenara sinerim...
şaka bir yana yakınlarım bilirler ki bir şeyi hararetle övüyorsam nezaketen övmüyorumdur, kişi/iş övgüyü hak etmiştir bana göre.
işte Gülçin Kültür de övgüyü hak edenler klasmanında fevkalade yetenekli bir arkadaşım. siz Gülçin'i bilmezsiniz (bkz. "ünlüyle samimiyim"cilik) normal bir gününü anlatırken bile 10 kaplan gücüne sahiptir kırıp geçirme sporunda. işte sonra ne olduysa artık çevresinin gazıyla mııı, kendi kendine "du bi dakka lan...hmmm" yöntemiyle mi bilmem, her önüne gelenin kendini "cem yılmaz'dan komik" sandığı bir ülkede, hem de "kız başına" stand-up gösterisi yapmak gibi büyükçe bir taşın altına elini koydu. "muş" yani zira ben de facebook'ta etkinliği görünce öğrendim bu işe giriştiğini.
iki eliniz kanda olsa da kaçırmamanız gereken şeyler vardır, "ilkler" de bunların en önemlilerini teşkil eder. Gülçin'in ilk kez sahnelediği tek kişilik gösterisi Hadi Bakalım'a kendim gitmekle kalmadım "kontrol grubu" mahiyetinde Gülçin'i hiç tanımayan bir arkadaşımı da yanımda götürdüm, "biz tanıyoruz diye mi komik geliyor yoksa lan?" gibi bir düşünceye kapılmamak amaçlı. telaşa mahal yok, öyle bir şey yokmuş, kontrol grubu da bizim kadar çok güldü, çok eğlendi.
oley!
komiklik derecelendirmesi güç bir şeydir zira azami derecede kişisel bir olgu malumunuz. nereli olduğunuzdan, nerede yetiştiğinizden, içinde bulunduğunuz sosyo-ekonomik bikbikten, ülkenizin asya ile avrupa arasındaki stratejik köprüsel konumundan, yaşınız, cinsiyetiniz, bugüne kadar izledikleriniz, dinledikleriniz, yedikleriniz, içtikleriniz, kısacası yaşadıklarınıza göre bir espriye ya gülersiniz ya "komik mi lan şimdi bu?" ya da bi b*k anlamazsınız. bundan mütevellit "Gülçin de şöyle komik, böyle esprili" gibi bir anlatıma girişmek beyhude olacaktır. işbu nedenle diyebileceğim tek şey yarın öbür gün sağda solda afişini, etkinliğini, bilmemneyini görürseniz kaçırmayın. bişi kaybetmezsiniz, hatta akabinde gelir bi çayımı içersiniz, bana da teşekkür edersiniz. Gülçin Kültür de unutulacak gibi bir isim değil hani, tam sahne ismi ;)
oh, pek de güzel oldu
z.
not: Gülçin Kültür'ü daha sık ve daha değişik yerlerde izleyebilmenizi amaçlayan çalışmalarım var.
not 2: şimdi baktım da benim başlık da çok yaratıcıymış gerçekten...
29 Ocak 2013 Salı
22 Ocak 2013 Salı
halimden konan anlar...
+ dün bi konsere gittik moruk, adamlar çok iyiydi.
- kimin konseri?
+ Halimden Konan Anlar.
- kim anlar??
dalga geçmiyorum bak, bu ve benzeri diyaloglarla süsleniyor Halimden Konan Anlar'la ilgili muhabbetler. ben nerden duydum, ilk nerde gördüm, kim gösterdi, kendim mi denk geldim hiç hatırlamıyorum. kafamda beni buna yöneltebilecek 1-2 şüpheli vardı, onlar da ilk kez benden duyduklarını söylediler, komplo teorileri suya düştü. ben yaptıkları müziği tarif edecek halde değilim an itibariyle, edebilecekken yazsaydım daha iyiydi tabii ama olsun aklımda kalacağına buralara bir yere notunu düşeyim.
bizim millette hastalık bu, "bişiyi -illa- başka bişiye benzetme". kıyaslamayı tanımlama yöntemi olarak kullanmaya bayılırız. söz konusu Halimden Konan Anlar (bundan böyle "h.k.a." diye geçecektir) olunca da devreye Büyük Ev Ablukada giriyor kutsal bilgi kaynağımız, canımız (!) "ekşi"den okuduklarıma bakılırsa. yalan olmasın, "napıyo abi onlar?" diye soranlara ben de "Büyük Ev Ablukada'yı (b.e.a. diye anılacaktır gari) bildin mi?" diye sormadım değil. ha ben b.e.a.'yı çok mu bilirim o ayrı da zaten karşı taraf "yok bilemedim" dediği anda anlatıma hizmet edecek hiçbir şey kalmıyordu elimde.
şimdi benim bu b.e.a.'yı pek de iyi bilmeyen halim süregelirken karşıma h.k.a. çıkınca ilkini daha iyi öğrenmeyi pek de sallamadım açıkçası (bi de üstüne Bartu Küçükçağlayan'ın "yalan dünya'nın orçun'u"na dönüşmesinin ardından azıcık hevesim varsa o da kaçtı). dediğim gibi an itibariyle "tam da şöyle bişi" diyebilecek halde değilim ama bu yaptıklarına "alternatif" dersek işin içinden tereyağı/kıl (ıyy) ilişkisinin en güzel örneğiyle sıyrılırız zira tam tanımlayamadığımız her tür müziğe "alternatif" demek de milletimizin bir diğer hastalığıdır, acil şifalar dilerim.
içlerinden Cem Adıyaman'ın adını daha evvel gözümün bebeği, hayatımın neşesi Modern Sabahlar'da Ege Kayacan'dan duymuştum. velhasıl bu güzel abiler (benden çok da büyük değillerdir dimi lan? bak bilemedim onu şimdi) 28 kasım 2012'de If'te sahne aldılar, pek de güzel yaptılar. merak edenlerin bu adresten indirebilecekleri parçaları o gün kendim tekrar tekrar dinlemekle kalmadım, yancı olarak konsere sürüklemeye gayret ettiğim kişilere de dinlettim (zira en baştakine benzer diyaloglar cereyan etmişti "akşam konsere gidelim mi?" deyince). neticede konsere gittik, dinlemeden gelmiş olmasına rağmen Bahadır da çok eğlendi (öyle dedi, ben onun yalancısıyım).
h.k.a.'yı eğlenceli kılan en önemli şey adamların sahnedeki sevimliliği ve sempatikliği sanıyorum (nasıl diyorsunuz, "enerji"?). sempatik gruplara duyduğum sevgi önceki yazılarımdan sezilmiş olsa gerek, "samimi ol, canımı ye" durumu h.k.a.'da da hakim olan. bunu dinlediğimiz diğer şeylerden ayıran ise sözler elbet (ya ne olacaktı?). melodik konuşma gibi bir durum söz konusu, bildiğimiz mevzular, doğal hitap şekilleri, günlük vaziyetler ve bazen öyle alakasız şeyler ki bununla ilgili şarkı mı olur hissiyatı yaratması da cabası (bu kalıbı ilk kez cümle içinde kullanıyorum galiba, aferin). şarkı isimlerini gördüğünüzde bir fikir sahibi olacaksınız zaten, buna inancım tam. ne biliyim bi Bıktım Bye olsun, bi Natali Portmın, bi Sergüzeşt-i Kadıköy olsun... kadıköy demişken, benim de kadıköy'de büyümüş olmam etkili olmuş mudur adamları sevmemde acaba lan? belki, biraz.
"bu neyin kafası?" gibi iğrenç bir soruya doğru koşacak değilim lakin bunlar güzel kafalar şeker kardeşim, sen de gel, bak boyu geçmiyor. karşıma gelip otursalar muhtemelen ağzımı bıçak açmaz şaşkınlıktan ama ben zaten dinlemeyi tercih ederim. siz de dinleyin, dinletin (benim konserden beri yaptığım gibi).
not: beyefendiler sağlam bir kaynaktan aldığım son dakika bilgisine göre 6 mart çarşamba günü yine if'te olacaklarmış. arayı bu kadar açmasalar iyiydi de yine giderim, yine birilerini yanımda sürüklerim. mesela o gün kayıplara karışan kuzenim...hımm...
batarken güneş ardından tepelerin...
(yine ateşi çıkmış olmasın sakın teletabilerin?)
z.
- kimin konseri?
+ Halimden Konan Anlar.
- kim anlar??
dalga geçmiyorum bak, bu ve benzeri diyaloglarla süsleniyor Halimden Konan Anlar'la ilgili muhabbetler. ben nerden duydum, ilk nerde gördüm, kim gösterdi, kendim mi denk geldim hiç hatırlamıyorum. kafamda beni buna yöneltebilecek 1-2 şüpheli vardı, onlar da ilk kez benden duyduklarını söylediler, komplo teorileri suya düştü. ben yaptıkları müziği tarif edecek halde değilim an itibariyle, edebilecekken yazsaydım daha iyiydi tabii ama olsun aklımda kalacağına buralara bir yere notunu düşeyim.
bizim millette hastalık bu, "bişiyi -illa- başka bişiye benzetme". kıyaslamayı tanımlama yöntemi olarak kullanmaya bayılırız. söz konusu Halimden Konan Anlar (bundan böyle "h.k.a." diye geçecektir) olunca da devreye Büyük Ev Ablukada giriyor kutsal bilgi kaynağımız, canımız (!) "ekşi"den okuduklarıma bakılırsa. yalan olmasın, "napıyo abi onlar?" diye soranlara ben de "Büyük Ev Ablukada'yı (b.e.a. diye anılacaktır gari) bildin mi?" diye sormadım değil. ha ben b.e.a.'yı çok mu bilirim o ayrı da zaten karşı taraf "yok bilemedim" dediği anda anlatıma hizmet edecek hiçbir şey kalmıyordu elimde.
şimdi benim bu b.e.a.'yı pek de iyi bilmeyen halim süregelirken karşıma h.k.a. çıkınca ilkini daha iyi öğrenmeyi pek de sallamadım açıkçası (bi de üstüne Bartu Küçükçağlayan'ın "yalan dünya'nın orçun'u"na dönüşmesinin ardından azıcık hevesim varsa o da kaçtı). dediğim gibi an itibariyle "tam da şöyle bişi" diyebilecek halde değilim ama bu yaptıklarına "alternatif" dersek işin içinden tereyağı/kıl (ıyy) ilişkisinin en güzel örneğiyle sıyrılırız zira tam tanımlayamadığımız her tür müziğe "alternatif" demek de milletimizin bir diğer hastalığıdır, acil şifalar dilerim.
adettendir...
Halimden Konan Anlar, telefonla anca bu kadar...
h.k.a.'yı eğlenceli kılan en önemli şey adamların sahnedeki sevimliliği ve sempatikliği sanıyorum (nasıl diyorsunuz, "enerji"?). sempatik gruplara duyduğum sevgi önceki yazılarımdan sezilmiş olsa gerek, "samimi ol, canımı ye" durumu h.k.a.'da da hakim olan. bunu dinlediğimiz diğer şeylerden ayıran ise sözler elbet (ya ne olacaktı?). melodik konuşma gibi bir durum söz konusu, bildiğimiz mevzular, doğal hitap şekilleri, günlük vaziyetler ve bazen öyle alakasız şeyler ki bununla ilgili şarkı mı olur hissiyatı yaratması da cabası (bu kalıbı ilk kez cümle içinde kullanıyorum galiba, aferin). şarkı isimlerini gördüğünüzde bir fikir sahibi olacaksınız zaten, buna inancım tam. ne biliyim bi Bıktım Bye olsun, bi Natali Portmın, bi Sergüzeşt-i Kadıköy olsun... kadıköy demişken, benim de kadıköy'de büyümüş olmam etkili olmuş mudur adamları sevmemde acaba lan? belki, biraz.
"bu neyin kafası?" gibi iğrenç bir soruya doğru koşacak değilim lakin bunlar güzel kafalar şeker kardeşim, sen de gel, bak boyu geçmiyor. karşıma gelip otursalar muhtemelen ağzımı bıçak açmaz şaşkınlıktan ama ben zaten dinlemeyi tercih ederim. siz de dinleyin, dinletin (benim konserden beri yaptığım gibi).
batarken güneş ardından tepelerin...
(yine ateşi çıkmış olmasın sakın teletabilerin?)
z.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)